Kolon ve rektum kanserleri çoğunlukla bu bölgelerdeki poliplerden kaynaklanıyor. Dünyada her yıl yaklaşık bir milyon kişiye kolon ve rektum kanseri tanısı konuyor. Hastalık, en çok yaşam kaybına neden olan kanser türlerinden biri olmasından dolayı oldukça önemli.
Kalın bağırsak ya da kolon ve rektum kanserinin (KRK) diğer ismi; kolorektal kanserdir. Yaşam boyu KRK gelişmesi olasılığı erkeklerde, kadınlara oranla biraz daha yüksektir. Bu oran; erkeklerde yüzde 4.5 kadınlar için yüzde 3.2’dir. KRK çoğunlukla adenomlardan (polip) gelişiyor.
Kolon ya da rektum mukozasından kaynaklanan bu iyi huylu tümörler, uzun yıllar sessiz kaldıkları için genellikle fark edilmiyorlar. Adenomların sıklığı yaşla beraber artıyor. Ne var ki, adenomdan kanser gelişmesi süreci büyük oranda aydınlatılsa da bu süreci etkileyen dış nedenler hala tartışılıyor.
Kolon Ve Rektum Kanseri (KRK) Korunma Yolları
Kolon ve rektum kanserlerinden korunmanın başlıca şartı, gerekli tarama tetkiklerini ihmal etmemektir. Aile öykünüz ve tıbbi geçmişinizi değerlendiren hekiminizin tavsiye ettiği şekilde ve aralıklarla gaytada gizli kan, kolonoskopi veya sigmoidoskopi tetkiklerini yaptırmak kolon kanserinden korunmanın birincil yoludur.
Öte yandan sigara ve tütün ürünleri ile alkolden uzak durmak, spor ve egzersiz açısından aktif bir yaşam tarzı benimsemek, yağ ve kırmızı et tüketiminde aşırıya kaçmamak ve tam tahıllar ile lifli gıdalar açısından zengin bir beslenme programı benimsemek de kolon kanserine karşı koruyucudur.
Yaklaşık 1, 5 metre uzunluğunda olan kalın bağırsağın iç yüzeyinde oluşan kanserlere kolon kanseri adı verilir. Bu kanser türü kalın bağırsağın iç yüzeyini örten tabakadaki hücre ve hücre topluluklarının kontrolsüz büyümesi ile ortaya çıkar.
Kalın bağırsağın son 15-20 cm.’lik bölümüne ise rektum adı verilir ve burada beliren kanserler rektum kanseri olarak adlandırılır. İki tür kanseri anlatmak için “kolorektal kanserler” de çok sık kullanılan bir terimdir.
Kolorektal kanserler Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre ülkemizde en sık görülen ilk 5 kanser arasında yer alır.
Kolon kanseri her yaşta görülebilir. Ortalama görülme yaşı 63’tür. Ancak araştırmalara göre kolorektal kanser tanısı konmuş hastaların üçte birinin yaşı 55 yaşından gençtir.
Kadın-erkek arasında görülme sıklığı açısından fark yoktur.
Kolorektal kanserin kesin sebebi bilinmese de kişide kolorektal kanser gelişmesini artıran risk faktörleri şunlardır:
Bu risk faktörlerine sahip kişilerde daha erken yaşlardan itibaren bağırsak kanseri taramalarının yapılması gerekir.
Kolon kanserlerinin başlangıcı bağırsak içindeki hücre büyümeleri yani poliplerdir. Ancak polipler ilk başlarda çoğunlukla hiçbir yakınmaya sebep olmaz. Polipler kanserleşmeye başladıkça, boyutça büyüdüklerinde ya da sayıları arttıkça kişinin bağırsak alışkanlıklarında şu değişikliklere sebep olurlar:
Yukarıdaki bulgular tek başına kolorektal kanseri işaret etmez. Ancak bu yakınmalarınız varsa gerekli kontroller için mutlaka doktora başvurun. Ayrıca bu belirtilerden biriyle birlikte ailenizde bağırsak kanseri, meme, yumurtalık ya da rahim ağzı kanseri öyküsü bulunuyorsa, hekime başvurmayı ihmal etmeyin.
Makattan kan gelmesi, özellikle genç yaştakilerde, kronik kabızlığı olanlarda, alarm yakınması bulunmayanlarda (kilo kaybı, iştahsızlık, kansızlık gibi), kolorektal kanser belirtisinden çok hemoroid hastalığı ya da anal çatlaklara bağlı da görülebilir. İleri tetkikleri yapmadan bu yakınmaların gerçek sebebini söylemek çoğu zaman mümkün olmaz.
Ülseratif kolit ya da Crohn hastalığı, kalın bağırsağın içini kaplayan dokuların kronik iltihabıdır. Her ikisi de kolorektal kanser hastalığı gelişmesi için risk faktörüdür.
Özellikle 10 yıldan daha fazla süredir ülseratif kolit hastalığı olan kişilerde (tedaviye yanıt alınmış bile olsa), kolorektal kanser gelişme olasılığı oldukça artar. Bu sebeple bu hastalarda hastalıkları ile ilişkili yakınmaları olsun olmasın rutin tarama amaçlı kolonoskopiler yapılmalıdır.
Crohn hastalığında ise, bu hastalığa bağlı oluşmuş bağırsak darlıkları olan bölgelerde de kolorektal kanser gelişme olasılığı artar. Sigara kullanımına davam edilmesi, bu iki hastalık varlığında da kolorektal kanser gelişim riskini kesinlikle artırmaktadır.
Kolon kanserinin erken taranması için yapılan testler şunlar;
Kolonoskopi, ucunda ışık ve kamera olan bir aletle, daha önceden dışkı temizliği yapılmış kalın bağırsağa makattan girilmesi ve hava vererek bağırsağı hafif şişirip bağırsak içinin incelenmesidir. Genellikle 30-45 dakika kadar sürmektedir.
İşlem sırasında gerekli görüldüğü takdirde bağırsak içini kaplayan mukozal örtüden, anormal görüntülü dokulardan da biyopsiler alınabilir. Polip görülürse aynı seans içinde alınabilirler. Var olan kanama odakları da kolonoskopi sırasında durdurulabilmektedir. Kolonoskopi gibi işlemlere çekinceyle yaklaşılabiliyor.
Kolonoskopi ağrı azaltıcı ilaçlar verilerek ya da anestezist eşliğinde kişi hafif uyutularak yapılabilir. Bu nedenle kolonoskopi sanıldığı ve korkulduğu gibi acı veren bir işlem kesinlikle değildir.
Kolonoskopi öncesi bağırsağın bir gün önce çeşitli ilaçlar ve bol sulu gıdalarla beslenerek temizlenmesi (kolonoksopi hazırlığı) kolonoskopi işleminin en sıkıcı tarafıdır. Bu hazırlık süreci ve işlemin yapılış tarzı kolonoskopi yapılacak hastalara, işlem öncesinde hekim/hemşire/sağlık personeli tarafından detaylı anlatılır ve hastaların korkuları azaltılabilir.
Ailesinde bağırsak kanseri olmayan ve bağırsağa ait hiç yakınması olmayan kişilerde kolonoskopi taraması günümüzde 50 yaşında başlatılmaktadır ve herhangi bir polip görülmediği durumlarda her 10 yılda bir tekrarlanmalıdır.
Ülseratif kolitli hastalarda, hastalık yaşı 10 yılı geçtiğinde, her sene kolonoskopi kontrolü gerekmektedir.
Ailede genetik geçişli polipoizis sendromları olan kişilerde tarama yaşı 15-18 yaş itibari ile başlamalıdır.
Tarama kolonoskopisinde saptanan poliplerin sayısı ve patolojik tiplerine göre kontrol kolonoksopiler 1-3-5 ya da 10 yıl aralıklara yapılır. Sadece sol kolon tümörleri açısından tarama hedeflenirse, uzun kolonoskopik incelemelerin arasında 2-3 yılda bir fleksible sigmoidoskopi işlemi de taramalarda kullanılabilir.
Gerekli koşullar olmadığı sürece “her yıl kolonoskopi yapılmalıdır” söylemleri doğruluk içermez.
Hastanın kolonoskopi yapılmasını tercih etmediği durumlarda 5 yılda bir BT kolonografiler yapılabilir Ancak BT kolonografilerde sadece tanı konulabilir, herhangi bir polip ya da kütle görüldüğünde o lezyonlardan biyopsi almak için kolonoskopinin yapılması gerekecektir.
Dışkıda gizli kan bakılması ilk kolonoskopi taraması yapılana dek sene de bir kez yapılmalıdır. Dışkıda DNA testleri de 2-3 yılda bir yapılan tarama testlerindendir.
Kolon kanserinden korunmak için sağlıklı beslenmek, belirtilen öneriler dahilinde tarama testlerini doğru zaman aralıkları ile yaptırmak gerekir.
Sebze meyve ve liften zengin beslenme, işlenmiş ve hayvansal protein ağırlıklı besinlerden uzak durma, düzenli egzersiz, sigara kullanmama bağırsak kanserinden korunma yöntemleridir.
Kolon ve Rektum kanseri belirtileri dışkıda kan görülmesi, dışkılama alışkanlıklarında ishal ya da kabızlık şeklinde değişiklik, dışkının kalem gibi incelmesi, sık tuvalete gitme ihtiyacı fakat yetersiz dışkılama, aralıklı, bazen kolik tarzda karın ağrısı ve şişkinlik, gizli kan kaybına bağlı solukluk, dışkıda mukus görülmesi, halsizlik, zayıflama, karında kitle hissedilmesidir.
Hekiminiz aile öykünüze ve tıbbi öykünüze başvurduktan sonra fizik muayene yapacak ve kolorektal kanserden şüphelenmesi halinde bir takım tetkikler isteyecektir.
Kolorektal kanserlerin tanısı Kolorektal kanserlerin tanısı ilk etapta endoskopik tetkikler (kolonoskopi, rektoskopi, sigmoidoskopi, sanal kolonoskopi) esnasında alınan örneklerin patoloji laboratuvarında değerlendirilmesiyle konur. Kanser tanısının kesinleşmesinin ardından hastalığın değerlendirmesinde ve hastalık evresinin belirlenmesinde görüntüleme yöntemleri kullanılıyor.
Akciğer filmi, tüm karın bilgisayarlı tomografisi (BT), ultrasonografi (US), manyetik rezonans görüntüleme (MR), endorektal ultrasonografi (ERUS), pozitron emisyon tomografisi (PET) hastanın ve tümörün özelliğine göre istenen incelemeler. Bu değerlendirme sonucunda hastalığın evresi belirleniyor ve tedavi planlanıyor.
Ayrıca, hastalığn gidişatı ve vücuda olabilecek diğer etkilerini saptamak için tam kan sayımı, biyokimyasal tetkikler gibi kan testlerinden de faydalanılıyor. Bu kan testlerinden bir tanesi olan CEA (karsinoembriyonik antijen) tetkiki kalın bağırsak kanserlerinde yükselen bir belirteçtir ve hastalığın tanı ve takibinde kullanılabilmektedir.
Kolon ve rektum kanserleri çeşitli yöntemlerle tedavi ediliyorlar. Cerrahi, kemoterapi (ilaç tedavisi) ve radyoterapi (ışın tedavisi) bu tedavilerden en sık kullanılanları.
Kolon ve rektum kanseri tedavi planlaması yapmadan önce hastanın genel durumu ve hastalığın yaygınlığı hakkında bilgi edinilmesi önemli. Bu nedenle tedavide KRK’nın kaçıncı evresinde olduğunun bilinmesi şart.
Evre I: En erken hastalık evresidir. Kanser hücreleri bağırsağın iç ve orta tabakalarını tutar. Lenf düğümlerinde ve uzak organlarda tutulum yoktur.
Evre II. Kanser hücreleri bağırsağın tüm katlarını tutar, en dış tabakaya ulaşır, komşu organ ya da organlara yayılabilir. Lenf düğümlerinde ve uzak organlarda tutulum yoktur.
Evre III. Bağırsak duvarındaki tutulum hangi düzeyde olursa olsun, bağırsak komşuluğundaki lenf düğümlerinde tümör yayılımı vardır.
Evre IV. Hastalığın en ileri safhasını oluşturur. Bağırsak duvarındaki ya da lenf düğümlerindeki tümör yayılımı ne olursa olsun, karaciğer, akciğer, karın zarı (periton), kemik, beyin gibi organlarda metastaz vardır.
Tüm evrelerde kolon ve rektum kanserinin başlıca tedavisi, cerrahidir. Ancak tümörün kolon ve rektumdaki yerleşim yerine, boyutuna, evresine, hastanın tümör komplikasyonlarıyla (tıkanıklık, delinmesi, kanama gibi) acil koşullarda başvurmasına bağlı olarak cerrahi tedavinin şekli değişebiliyor.
Günümüzde Kolon ve rektum kanserinin cerrahi tedavisinde laparoskopi uygulamaları giderek yaygınlaşıyor. Uygulanan başlıca teknikler şunlar:
Bazı küçük rektum tümörlerinde anüs yoluyla sadece tümörlü kısmın kesilip çıkartılmasına lokal eksizyon deniyor.
Tümörün yerleşim yerine bağlı olarak kalın bağırsağın bir bölümünün (veya tümünün) ve rektumun bir bölümünün (veya tümünün) kesilip çıkartılmasına rezeksiyon deniyor.
Bu cerrahi teknikte bağırsak ile birlikte komşuluğundaki lenf düğümleri de birlikte çıkartılıyor. Eğer tümör komşu organlara yayılmışsa, radikal cerrahi sırasında bu organların da çıkartılması gerekiyor. Çıkartılan bağırsaktan geriye kalan sağlıklı bağırsak uçları karşı karşıya getirilerek dikiliyor (anastomoz).
Kolon ya da rektum rezeksiyonları sonrasında çeşitli nedenlerle ince bağırsak ya da kolon karın duvarına dikilerek bir yapay anüs (ileostomi veya kolostomi) oluşturulabiliyor. Bağırsak içeriği, bu yapay anüsten karın duvarına yapıştırılan plastik torba içine boşalıyor. Bu durum bazı hastalarda kalıcı olabiliyor. Ancak bazı hastalarda tıbben ihtiyaç kalmadığı için yapay anüs kapatılarak, hastaların normal yolla dışkılaması sağlanıyor.
Uygun sayıda ve boyuttaki karaciğer ve akciğer metastazları, cerrahi teknikle çıkartılabiliyor (metastazektomi).
Radikal cerrahi tedaviden yararlanamayacak ileri evredeki kolon ve rektum kanserlerinde hastanın yaşam konforunu artıracak palyatif cerrahi girişimler uygulanabiliyor (örneğin kolostomi açılması gibi).
III. ve IV. evredeki hastaların ameliyatlarından önce ve/veya sonra tedaviye kemoterapi ve/veya radyoterapi ekleniyor.
Kalın bağırsak kanserlerinin sistemik tedavisi damar yolu ile bazı ilaçların uygulanması şeklindedir. Bu ilaçlar kemoterapi ilaçları ve bazı hedefe yönelik ilaçlardır.
Kalın bağırsak kanseri erken evrede teşhis konulup ameliyat ile tamamen vücuttan temizlense dahi, bazı tümör hücreleri lenf ve kan damarları yoluyla vücudun çeşitli yerlerine gidebilirler. Yapılan tüm görüntüleme ve teşhis yöntemlerine rağmen “mikrometastaz” denilen bu hücreler saptanamayabilir.
Bu hücreler yok edilmediği takdirde zaman içinde çoğalıp büyüyerek hastalığın vücudun herhangi bir yerinde yeniden ortaya çıkmasına (metastaz) neden olurlar. Bu nedenle kalın bağırsak kanserlerinde evreye bağlı olarak ameliyat sonrası koruyucu (adjuvan) kemoterapi uygulanır.
Hedefe yönelik ilaçlar kalın bağırsak kanserinin tedavisinde çok sık olarak kullanılmaktadır. Bu ilaçlar sadece evre IV hastalıkta kullanılırlar, erken evre hastalığın koruyucu tedavisinde etkileri yoktur. Kemoterapi gibi damar yoluyla uygulanırlar ve tüm vücutta etkilidirler.
Kimi çalışmalarda bu ilaçların kemoterapi ile birlikte kullanıldıklarında kemoterapinin faydasını %25-30 civarında arttırdıkları gösterilmiştir. Bu sayede vücuttaki tümör kütlelerini küçülterek kalın bağırsak kanserli hastalarda çok önemli olan ve sık olarak yapılan karaciğer ve akciğerden tümörlü alanların ameliyatla çıkarılması (metastazektomi) işleminin başarı olasılığını da arttırırlar.
Ayrıca yaşam süresini uzatma anlamında da olumlu etkileri vardır. Bunun yanında bu ilaçların halsizlik, yorgunluk, bulantı ve kusma gibi kemoterapiye benzer yan etkileri genellikle yoktur.
Birçok kemoterapi ilacının kullanılmasına rağmen ilerlemeye devam eden, dirençli kalın bağırsak kanserlerinde yeni geliştirilen bazı hedefe yönelik ilaçların yaşam süresini uzattığı ve hastalığın seyrini yavaşlattığı bulunmuştur.